Akademi Türkiye birincisi Barış karşımızda. Yarışma sürecindeki yaşadıklarınızdan da konuşacağız ama öncelikle şu soruyla başlamak istiyorum. Neler yaptınız, yarışmada birinci olduktan sonra bugüne kadar?
Konserler verdim, bugüne kadar yüzlerce konser verdim. Yapmayı çok istediğim tek şey de buydu, konser vermek…
‘Akademi Türkiye’ yarışmasına katılmanız nasıl oldu?
Yarışmanın fragmanlarını gördüm televizyonda. Bir hafta süreyle ekranda yayınlanıyordu fragmanlar. Sonra bir hafta içinde karar verdim, her şeyi ayarladım işte, internetten formu doldurarak başvurdum.
O zaman İstanbul’da mıydınız?
Hayır, İstanbul’da değildim, Karadeniz Ereğli’sindeydim.
Ereğli’de ne yapıyordunuz? Yani başka bir işle mi uğraşıyordunuz?
Canlı müzik yapıyordum. Kendi grubum vardı, grubumla müzik yapıyorduk.
Üç sene önce İstanbul’a geldiniz. Onun öncesinde Amasra’daydınız sanırım. Amasra’da neler yaptınız İstanbul’a gelene kadar?
Amasra’da çok uzun süre yaşadım. Aslen Zonguldaklı'yım ama yaşayıp, büyüdüğüm yer Amasra’dır. Amasra’dan çıktım, Ankara’ya gittim, orda çalıştım bir süre. Sonra tekrar döndüm Amasra’ya. Daha sonra da işte Akademi Türkiye vasıtasıyla İstanbul’a geldim.
Yarışmayı yapan firmayla bağınız koptu. Oysa birinci olan kişiye albüm yapılacaktı ve uluslar arası yarışmaya katılma şansınız vardı. Ama ikisini de yapımcı firma gerçekleştiremedi galiba. Neden böyle gelişti olaylar?
Neden böyle olduğu konusunda bir bilgim yok. Dediğin gibi bu vaatler vardı ama… İşte Sony Müzik’in yarışmadan çekilmesi, işte bizi bırakması, kasetin çıkarılmaması gibi bir sürü olanaksızlıklar, bir sürü şeyler… Yani bir sürü şeyle uğraştık açıkçası yarışmadan sonra. Verilen vaatler yerine getirilmedi. Kasetimi zaten kendi çabalarımla çıkardım.
Kaseti kendi imkanlarınızla çıkarmak zor olmadı mı?
Zor oldu tabii ama… En önemlisi bana güvendiler, bana inandılar. En önemlisi buydu. Zoru başarmak…
İlk albümündeki üçüncü klibi ‘Amasra’ adlı şarkıya çektiniz.
Evet... Bu klip vesilesiyle hem yaşadığım şehre hem beni destekleyenlere hem de sevenlerime olan vefa borcumu ödediğimi düşünüyorum.
Peki yarışmaya dönersek… Neler yaşadınız o süreçte? Neler kazandırdı, neler kaybettirdi?
Yarışma bana hiçbir şey kaybettirmedi, açıkçası çok şey kazandırdı. Çok güzel eğitim aldım değerli hocalardan dört ay boyunca. Bir çok insanla güzel şeyler paylaşmamı, birçok insan tarafından tanınmamı sağladı. Benim için birçok avantajı var Akademi Türkiye’nin. Tek dezavantajı vardı; yarışma programından çıktığım için bazı çevreler, daha çok da rock camiasındakiler önyargıyla yaklaştılar.
Yarışma sürecinde ve sonrasında çok eleştiriler yapıldı. En çok eleştirilenlerden biriydiniz belki de. Sizi nasıl etkiledi bu eleştiriler?
Ben kendimi tanıyan, bilen bir insanım. Ne düşündüğümü, ne hissettiğimi bilen bir insanım. O yüzden eleştirilerin çoğunu takmadım, hatta bu konuda çok rahattım. Eleştirileri kafama takmadım hiçbir şekilde. Olumlu olan eleştirileri aldım, ona göre davrandım. Yani yapmam gerekenleri… ‘Ne olmalı, ne yapmalıyım?’ türündeki eleştirileri kendime aldım. Olumlu olarak aldım.
Sizinle ilgili olarak ‘Sofra adabını bilmiyor. Sofrada eliyle yemek yiyor.’ şeklinde bir eleştiri yapıldı hatırladığım kadarıyla.
Ben o eleştirilere kızmadım, gücenmedim çünkü ben elimle yemek yiyorum. Ya ben anlamıyorum, yani kim eliyle yemek yemiyor bana onu söylesin. Elimizle yiyoruz, eskiden çatal-kaşık mı vardı?
Yarışmadaki jüride sizi en çok destekleyen kimdi?
Vallahi bunu tam olarak bilemeyeceğim ama hiç o düşünceyle bakmadım. Şimdi düşünecek olursam… Yüksel Hoca (Aytuğ) vardı…
Yarışmadaki arkadaşlarınızdan görüştüğünüz kimseler var mı?
Yarışmadan sonra o günden bugüne kadar kimseyle görüşmedim. Bir tek Deha’yla konuşuyorum, telefonlaşıyoruz.
Gelelim albüme… İlk albümünüzün adı Cem Karaca’nın şarkısı olan ‘Islak Islak’. Neden bu isim seçildi, başka bir şarkı adı seçmek yerine?
Bu, şirketin isteğiydi.
Bu yaşta Cem Karaca ve Barış Manço’nun veliahtı olarak gösterilmeniz nasıl bir duygu?
Şöyle söyleyeyim; bu çok gurur verici bir duygu. Cem Karaca ve Barış Manço’nun veliahtı olarak gösterilmek çok büyük birikim sahibi olmak istiyor. Şu anda böyle bir amacım yok, böyle bir niyetim yok. Ama onları çok seviyorum, yaptıkları işe çok saygı duyuyorum. Saygı duyarak ve şarkıları severek söylüyorum.
Bu yaşta bu iki ismin veliahtı olarak anılmak sanırım güzel bir şey…
Tabii… Çok güzel bir şey bu. Ama bunun yanında… Benim kendime ait bir tarzım olacak. Bu bariz bir şey...
Cem Karaca’nın eşi İlkim Hanım, Cem Karaca’nın şarkılarını okumanız konusunda izin vermiş ve Cem Karaca’nın şapkasını hediye etmiş size.
Evet. Kendisi mükemmel bir insan, çok değerli bir insan. Bana Cem Karaca’nın şapkasını hediye etti.
Neler hissettiniz o anda?
O yarışmada benim görevim vardı ekranda. Sevgi yoğunluğu yaşadım, benim için çok özel bir şey o. Ve Cem Karaca’nın şarkısını da söylemem için çok destek verdi. En büyük desteklerden bir tanesi de oydu, buradan ona çok teşekkür ediyorum.
Sürmeleriniz de dikkat çekmişti. Ne zamandan beri ve hangi vesileyle…
Ben animasyon yapıyordum, animasyonda da makyaj yapılıyor. Makyajı da çıkarmak çok zordu. Yıkıyordum, yine de biraz kalıyordu. Belli bir zaman sonra da göz alışmaya başladı. Göz alışmaya başladıktan sonra da devamlı sürme sürmeye başladım.
Ama yakışmış…
Teşekkür ederim. Üç senelik, dört senelik bir mazim var, sürmeyle ilgili olarak. Seviyorum, yakıştırıyorum kendime.
Kendi şarkılarınıza da yer verdiniz, hangi duygularla yapıyorsunuz şarkılarınızı?
Yani toplumsal ve insana dair olması, bir şeyler anlatması lazım. İnsan, o şarkıyı dinlediği zaman ondan bir şey bulması lazım. Hayatı anlaması lazım... Bunun için uğraşıyorum. Benim için bu, şu anda çok zor. Bir şeyler yaratmak, toparlamak, gerçekten iyi bir şeyler çıkarmak çok zor. Aslında normalde böyle olması gerektiğini düşünüyorum. Yoksa beş dakikada söz yazıp, ayda bir albüm çıkarmak değil olay. Bence bir albümün, bir buçuk iki yılda yapılması lazım.
Rock müzik yapan ve söyleyen biri olarak hayata karşı biraz sert mi bakıyorsunuz?
Hayır. Hayata sert bakmıyorum.
Hep öyle algılanıyor ya… ‘Rock müzik yapanlar, hayata sert bakıyor, vs…’ şeklinde düşünenler var.
Alakası yok. Rock müzik yapanlar hayata sert bakmaz ki… Rock müzik yapanlar hayata daha yumuşak, daha güzel bakan insanlardır. Neyin ne olduğunu, her şeyi fark edebilen, gönül gözleri açık olan insanlardır rockla uğraşan insanlar. O yüzden çok güzel sözler yazarlar, hiç boş lafları yoktur. Hayata sert bakmıyorum, hayata gerçekten çok güzel bakıyorum, çok olumlu bakıyorum, çok pozitif bakıyorum. Kesinlikle… İsyanım yok da isyankar bir müzik derler rock müziğe.
Demek istediğim buydu.
Ama o isyankarlık farklı bir şey. Yani düzenin o kötü şeylerini daha güzel yapabilmek için çabalamak. Daha güzel olsun, her şey daha iyi olsun, insanlar daha iyi yaşasın. Amacımız bu.
Merve Sevi, Ayşe Kökçü, Bülent Kayabaş’la beraber rol aldığınız “Yalancı Yarim” dizisi ve oyunculuğunuz çok sevildi.
Evet aynen... Dizi çok sevildi, bizi izleyen herkese çok teşekkür ediyorum.
Dizide aşk planda. Aşk neler hissettiriyor size?
Çok büyük bir şey, çok güzel bir şey yaa... Anlatılmaz…
Aşk acısını çok çeker misiniz peki?
Hayır… Aşk acısı çekmiyorum.
Mutlulukla ilgili sizi sevenlere neler söylemek istersiniz?
İnsanlar sevgiyle kalsınlar, mutlu olsunlar.
Mutlu olmak kolay mı?
Mutlu olmak kolay aslında. Yani şöyle; maddi durumları, maddesel kavramları ön plana çıkardığınız zaman mutlu olamıyorsunuz, mutluluğu çoğaltamıyorsunuz. Ama insan manevi duyguların, manevi dünyanın içine girdiği zaman… Mesela doğayı, her şeyi görebildiği zaman mutlu oluyor zaten. Her an mutlu olabilirsin. Bu, insanın kendi elinde. Mutsuz olmak da çok kolay. Nasıl? Kafaya bir şey takarsın, mutsuz olursun. Mutlu olmak insanın içinden gelen, insanın yüreğinden gelen bir şey.
Mutsuz olduğunuzda neler yaparsınız peki?
Kendime hemen başka uğraşlar bulurum. Bir şeyler yapmaya çalışırım. Ben fazla mutsuzluğa, karamsarlığa düşen bir insan değilim. Çünkü hayata gerçekten çok pozitif, çok güzel baktığım için benim psikolojimde hemen bir değişme oluyor. Dışarı baktığımda, ya da bir kuşun ötmesi, ona yem attığım zaman, bu bana çok büyük bir mutluluk, çok büyük bir haz veriyor. Karamsarlığım gidiyor zaten yok öyle bir şey. O da kendi yapımdan kaynaklanan bir şey. Hislerimi açığa çıkarırım. Duygularımı çok belli ederim. Sinirlenirsem gerçekten belli ederim. Ağlarsam ağlarım.
Erkekler ağlamaz derler ama…
Yok yaa.. Hayır, kesinlikle… Ağlamak zayıflık değildir Melike, ben bunu söylüyorum.
İnsanların ilgisi nasıl sizi gördüklerinde?
Çok güzel… Konuşuyoruz, onlardan fikirler alıyorum. Aramızdaki elektrik çok iyi onlarla.
Bundan sonraki hedefler…
Güzel albümler çıkarmak, güzel konserler yapmak. Çok konser yapmak…
bu da uzun ama değer